Tutunamayanlar romanının en önemli kahramanlarından biri Turgut Özben’dir. Turgut, romanın başlarında hayata tutunmaya çalışan bir karakter olarak ele alınmış olmasına rağmen ilerleyen sayfalarda Selim Işık’ın hayata bakışından etkilenerek tutunamayan kahramanlardan biri konumuna gelir.
Selim’in geçmişini ve hayata bakışını irdelemesiyle -bu zamana kadar göz ardı ettiği- hayatının gidişinden memnuniyetsiz olduğunun farkına varmaya başlar. İç konuşmalarla ve zamanla ortaya çıkan Olric’le hayatını sorgular. Hayata karşı yaşadığı bu çatışma ve hayatı sorgulama çabası Turgut’un “Selimleşmesine” ve değişmesine yol açar.
Turgut evli ve iki çocuk babası bir mühendistir. Turgut’un Selim’in ölümünden önce hayatta var olmaya çalışması çabası olduğunu evlenip çocuk sahibi olmasından anlıyoruz. Ancak bu tutunma çabası, sonunda onu hayata karşı bir çatışma halinde olması ve yozlaşmış toplumdaki ahlaki ve kültürel değerlerden yabancılaşmasıyla sonuçlanır. Selim intihar etmeden önce arkadaşı Turgut’a nota benzer bir mektup bırakır. Hayatı sorgulamaya geçiş aşaması mektubu okumasının ardından kendini gösterir.
Turgut, entelektüel bilgi birikimini Selim sayesinde yapmıştır. Yani üniversite yıllarında da Selim’i anlamaya ya da onun yaptıklarıyla hayatını şekillendirmeye çalışır. “İsteksiz bir kımıldanışla yerinden kalktı, kitaplığının karşısına geçti. Selim’e özenerek alınan kitaplar; yüzlerce kitap, çoğu hiç okunmadan duruyordu öylece.” (s.26) Kitaptan alınan bu dipnot Selim’in hayata bakış ve bilgi birikimi bakımından Turgut’u etkilediğinin bir kanıtıdır. Buradan da Turgut’un hayatı farklı bir şekilde gözden geçirmeye başlamasını anlık bir duygusallıkla yapmadığını anlayabiliriz. Gençlik yıllarında da Selim’i kendisine bir rehber olarak seçmiş ve onun gibi olmaya özenmiştir.
Mektupta yazılanların kitapta okuyucuya verilmemesine rağmen Turgut’tan görev niteliğinde bazı şeyler yapılması istenildiği şu cümlelerden anlaşılır: “(…) bu mektubu bana yollamadın, bana böyle bir görev verilmedi.” (s.31) Görüldüğü gibi burada görevin ne olduğu aktarılmaz. Bana göre şayet böyle bir görev varsa bu Turgut’un Selim’in hayatını sorgulaması ve dünyanın, toplumun bu çarpık düzenine ayak uydurmaya çalışmadan kaçması yönündedir. Ancak Turgut’un bu görevi kabul etmesi biraz uzun sürer. Kabul etmekte zorluk çekmesi de belki de Turgut’un her olumsuzluğun farkında olması ama bunları yok sayarak hayatına devam etmek istemesidir. Çünkü Turgut’un bu görevi kabul etmesi hayatta sahip olduğu düzeninin sarsılmasına yol açacaktır. Turgut, hayata tutunamamışların değil hayata tutunmaya çalışanların tarafındadır. Bunu da Selim’in ölümü ardından söylediği şu sözlerden anlıyoruz: “Seni istemeyenlerin dışında bir düzen kurabilirdin.” (s.32) Toplumdaki tüm yanlışlara rağmen Selim’in de tutunmaya çaba göstermesini bekler. Ancak birinci bölümdeki hayatta dimdik kalma düşünceleri kitabın ilerleyen bölümlerinde kaybolur. Somut şeylerden soyuta yönelmeye ve iç sesini dinlemeye başlaması ilk olarak şu şekilde karşımıza çıkar: “Turgut henüz düşünemiyordu; yalnız bir huzursuzluk, huzursuzluk bile değil, insanı bazı şeyleri yapmaya ve bazılarını yapmamaya, fark ettirmeden iten ve davranışlarında, eski alışkanlıklarına yabancı gelen küçük değişiklikler.” (s.44) Turgut bu bölümde kabul etmek istemese de hayata ve hatta kendine karşı yabancılaşmaya başlar. Ayrıca Turgut her ne kadar hayatta var olmaya çalışsa da yaşadığı hayattan sıkılmıştır. Bulunduğu ortamlar ve evliliği arada kalmışlığını, var oluş sebebini sorgulamaya müsaittir. Evliliğine karşı duyduğu sıkıntıyı şu şekilde anlatır: “Nermin perdeleri kapıyordu. Dış dünya ile ilişkileri kesme vakti gelmiş: ‘Bugün ne yaptın canım?’ zamanı yaklaşmıştı demek. Turgut birden, günü anlatarak tekrar etmenin getireceği yorgunluğu duydu.” (s.45) Turgut, kendisindeki değişimin yavaş yavaş farkında varır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi olumsuzluklar yok sayarak hayatta var olmaya çalıştığı için Selim’in mektubuyla gün yüzüne çıkan tüm bu düşüncelerinin ve sıkıntılarının geçeceğine inanır. “Selim ve düşüncelerinin temsil ettiği şey bu evde birkaç günlük gece yatısına gelmiş bir misafirdi.” (s.45) Turgut zaman içinde Selim’in onda bıraktığı etkinin geçmediğini anlar. Hatta Selim’i düşünmemeye ve sürekli olarak kaçmaya çalıştığı iç sesine kulak tıkamaya başladığı anda kendisine kızmaya başlar. Bunun sebebi de bana göre Turgut’un kendi aydınlanışından ve hayata bakışındaki değişimden hoşnut olmasıdır.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Selim Işık’la birlikte Turgut’un geçmişine ışık tutulur. Bu bölümde Turgut’un doğumundan başlayarak ona dair önemli bilgiler verilir. “Ben savaş yıllarının çocuğu olduğum için ilk talihsizliğim beslenme şartlarının kötülüğüyle başlamıştır.” (s.74) Burada Turgut Özben’in çocukluğuna dair çok küçük ama oldukça önemli bir bilgi verilir. Savaş yıllarının II. Dünya Savaşı olduğu kabul edilirse Turgut’un bir kültür ve medeniyet karmaşası içinde yaşadığından söz edebiliriz. Buna paralel olarak “ Okulda ilk öğrendiğim gerçeklerden biri de babamın-sonra peder oldu- beni yanlışlıkla mektep yerine okula gönderdiği oldu. Önümüze alfabe adında anlaşılmaz bir kitap koydular. Babam ona da elifba dedi. Okulla babamı uzlaştırmaya imkân yoktu.” (s.74) diyerek çocukken yaşadığı kültür karmaşasını dile getirir. Bu ülkenin batılılaşma merakının ancak insanların bu yeniliğe açık olmamasının ve ilişkilerde kopukluğun bir göstergesidir. Çocukluk yıllarında başlayan bu karmaşıklığın ilerleyen yaşlarında hayatın her alanında devam etmesi muhtemeldir.
Turgut geçen zamanla birlikte kendi hayatını sorgulamaya kaldığı yerden devam eder. Bu işe önce evliliğini sorgulamakla geçer. Farkındalıkları artarak, kendini ölçmeye başlar. Bu farkındalıkla kendi için şu şekilde tanımlar: “Evlendi diye, oyunun her dakikasını kuralına göre oynamaktan başka bir şey düşünemeyen inek. Sevgi apartmanında her gün görevli inek.”(s.86) Turgut bunlardan sonra Selim’in kendisine verdiği görevi kabul etmeye kendini daha hazır hisseder. Bu göreve yönelik attığı ilk adım Selim’in evine gidip, onun yazılarını okumak ve Selim’i yakından tanıyan insanlarla konuşarak onu anlamaya çalışmak olur.
Turgut, Selim’in yakın çevresinden Burhan’la tanışır. Selim’e olan yakınlığı dolayısıyla Burhan’ı kıskanmaya ve ona sebepsiz bir öfke duymaya başlar. Selim’e ait yazıları okuduktan sonra bu öfkesinin sebebi olarak Selim’i anlayamamış olmasıyla açıklar. “Canım Selim! Nasıl çırpınmışsın bir yere tutunmak için: Burhanların ortasında neler hissetmişsin!” (s.99) Bu bölümden aslında Turgut’un sadece Burhan’a değil tüm insanlığa öfkeli olduğu çıkarımı yapılabilir. Çünkü Selim’in hayatında olan tek kişi Burhan olmadığı gibi onu anlamayan da sadece Burhan değildir. Selim tüm toplumla ilişkisini kaybetmiş ve toplum tarafından anlaşılamamış bir karakterdir.
Turgut Özben’in Selim’in hayatında yaptığı yolculuktaki bir diğer durağı Süleyman Kargı’dır. Süleyman Kargı ile tanışmasının hemen ardından Turgut yaptığı iç konuşmalar da şunları söyler: “Dünya değişiyor çevrende oğlum Turgut. Ayak uydurmazsan kayboldun demektir. (…) Neye benziyorum acaba? Beni kötü yetiştirdiler dostum! Güzel ifade gücünden yoksun bıraktılar beni.” (s.107) Bu alıntı Turgut’un kendisiyle yüzleşmesidir. Önceki bölümlerde hayata tutunmaya çalışan bir karakter olarak çizilen Turgut, daha önce kabullenmediği şeyleri kendisine itiraf etmeye, hayata tutunamama ihtimaliyle yüzleşmeye ve umutsuzluğa kapılmaya başlar.
Süleyman Kargı ile ‘Şarkılar’ bölümü ele alınır. Bu bölümde Selim’in hayatına dair önemli bilgiler verilir. Şarkılar bölümü Turgut’un daha da meraklanmasına kendi benliğini yani Selim’i tanımak için daha istekli olmasını sağlar. Bu isteği doğrultusunda Selim’in arkadaş çevresinden olan Metin ile görüşüp, konuşmak ister. Metin’le geçirdiği zaman zarfında Turgut’ta bazı değişimler göze çarpar. Turgut’taki ilk değişim etrafına sürekli onları irdeleyen gözle bakmasıdır. Bu irdelemenin ve eleştirinin sebebi toplumun Selim’i anlamamasında yatmaktadır. Turgut yakın arkadaşının ölümünde toplumu suçlu bulmaya başlar. Böylece Turgut yavaş yavaş toplumdaki yozlaşmanın farkına vararak onlardan olabildiğince hızla bir şekilde uzaklaşarak ve kendi içine döner. Turgut “Selim’in çevresini saran yaratıklar, kiminle birlikte olduğunuzun farkında mısınız? Hayatınızda bir daha belki hiç göremeyeceğiniz bu adamın sizi hiç unutmayacağını biliyor musunuz?” (s.263) diyerek çevresine olan öfkesini dile getirir. Topluma karşı hissettiği bu öfke zamanla ailesiyle arasında kopukluklar oluşmasına sebep olur. Bu kopukluğun ilk somut göstergesi olarak Turgut’un geneleve gitmesi örnek verilebilir.
Turgut’un kendi içine döndüğü bu meyhane ve genelev mekanlarında Olric ortaya çıkar. Olric’in bu ortamlarda ortaya çıkması tesadüf değildir. Bu Turgut’un yalnızlaşmaya ve topluma yabancılaşmaya başladığının bir göstergesidir. Etrafında olup bitenleri görmekten kaçan ve hayata tutunmaya Turgut, yalnız kalmaktan kaçamaz. Bu yalnızlık bir bakıma da hayatı anlamasında ona yardımcı olmuştur. Olaylara sadece kendi iç sesiyle ve fikirleriyle bakmasına olanak sağlamıştır. Kendi deyimiyle “yumuşakçalardan” ayrılarak tutunamayanlar kervanına katılmış olur. Bunu da Turgut’un şu sözlerinden anlayabiliriz: “Direnmekten vazgeçmeliyim. Yaşamalıyım ve görmeliyim. Bilmediğim bu ülkeye yolculuktan korkmamalıyım. Kimsenin ilgilenmediği bu silik insanların dünyasına girmeliyim. Selim’in yolculuğu yarıda kaldı, aklı da…” (s.320) Turgut artık Selim’in yarım bıraktığı hayatı yaşamaya başlar. Turgut’un Selim olma yolundaki son ve en büyük hareketi ise hesabındaki paraları çekerek, Olric’le birlikte bu yozlaşan ve kendisini içinde yabancı hissettiği toplumdan uzaklaşmasıdır. Aslında bu uzaklaşma tüm geçmişinden, inanç değerlerinden kaçışıdır.
Tutunamayanlar romanında Selim Işık ekseni etrafında Turgut Özben’in hayatını, hayatta kalma sürecini anlatılır. Başlangıçta hayatta olumsuz şeylerin var olduğunu inkar ederek sadece güzellikleri görmeye çalışan Turgut, zamanla değişmeye ve kendi öz benliğini aramaya başlar. Ancak hayat şartları onu öz benliğini arama yolunda ilerlerken tamamen toplumdan uzak düşmesine sebep olur ve Turgut da yakın arkadaşı Selim gibi bu hayattan kaçmaya başlar. Selim kendini öldürerek bu kaçışını noktalarken Turgut geçmişinden uzaklaşmakla yetinir.
Didem İBRAHİMOĞLU
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?