Tabiat, oldukça geniş bir ilham kaynağı olarak sanat ve edebiyat dünyasında en çok kullanılan unsurlardan biridir. Tabiatın en çok işlendiği akımların başında romantizm gelir. Romantikler eserlerinde tabiata ait varlıklara ağırlık verirler. Onlar tabiatın güzelliği ve muhteşemliği karşısındaki hayranlıkları yanı sıra, tabiatı yeniden keşfederek, hayal gücünün de yardımıyla tabiatın ruhunu yakalamak isterler. Tabiatı adeta yeniden keşfeden romantikler, ona farklı anlamlar yüklerler.
Edebi eserlerin hemen hemen hepsinde tabiat ana tema olarak kullanılmıştır. Romantizimde tabiat adeta bir kaçış yeridir, sığınaktır. Romantizmin melankolik yapısı tabiata da yansır. Klasik dönemden başlayarak zamanla değişime uğrayıp her daim eserlerde yer almıştır tabiat. Çünkü daima insanların ruh hallerini yansıtır.
Şehrin kalabalığından, insanlardan ve baskılardan kaçan sanatçılar kendilerini tabiata sığınırken bulurlar. Ayrıca bu kaçış noktası ilahi bir güzelliğin ve ahengin ta kendisidir.
Bütün şairlerin tabiata bakışı farklıdır. Abdülhak Hamid Tarhan felsefi bir tabiatı ele alırken, Recaizade Mahmut Ekrem için sonsuz bir kaynaktır tabiat, Tevfik Fikret için insan kendi ruh durumunu görürken tabiatta, Cenap Şahabettin ruh-ı kainatla sarılır doğamıza (İnsan ruhu ve tabiatı bir ele alır.)
Abdülhak Hâmid Tarhan, duygu ve hayal bakımından Klasik şiirden uzaklaşarak Türk şiirinde tabiata yeni bir bakış açısı getirir. “Hâmid, ilk eseri ‘Belde’de tabiatı sathî boyutu ile ele alırken, ‘Sahra’ ile onu keşfetmiş, ‘Bunlar Odur’da ise bu keşif hayranlığa dönüşmüştür. Bir başka ifade ile Hâmid’in tabiat karşısındaki tavır değişiklileri, onu tanıyıp farklı boyutları ile idrak edebildiği bir sürecin sonucunda ortaya çıkmıştır” (Erol, 2005: 200) O, Sahra şiir kitabı ile yeni Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneklerini verir.
“Çemendir, bahrdır, kuh-sârdır, subh-ı rebiidir.
Bu yerlerde doğan bir şâir olmak pek tabiidir.” (Tarhan, 1999: 133)
Recaizade Mahmut Ekrem, tabiatı sonsuz bir kaynak olarak algılayarak Ekrem, Takdir-i Elhân’da, “Zerrâttan şümûsa kadar her güzel şey şiirdir.” der. Ona göre tabiat, sanatkârın en büyük öğreticisidir. Bu bakımdan Takdir-i Elhân’da, “Hepimiz tabiatın acemi birer şâkirdiyiz.” der. “Şâir, ancak tabiatı taklide çalışmakla yükselebilir. Fakat onu tıpatıp taklit etmek imkânsızdır.” (Akyüz, 1985: 84)
Tevfik Fikret hayatın temposundan kaçıp aşiyana sığınırdı. 'Kuş yuvası' anlamına gelen Aşiyan'daki köşkü büyük acıların da yuvasıydı. Günümüzde Beşiktaş’ta olan bu müze tabiatı ve Tevfik Fikret’in acılarını, sevinçlerini, gizli cennetini bünyesinde saklar…
Tabiatı önemli bir kaynak olarak gören Fikret, resim ve fotoğraf altına şiir yazma geleneğinin başarılı örneklerini vermiştir.
“Mai Deniz”, Fikret’in en güzel tabiat şiirlerinden olup şair burada tabiatı seyretmekle beraber, onun muhayyilesinde deniz farklı bir varlık haline gelir:
“Sâf ü râkit... Hani akşamki tegayyür heyecân?
Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân,
Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver, lekesiz,
Uyuyor mâî deniz.
Ben bütün bir gecelik cûşiş-i ahzânımla,
O hayâlât-ı perîşânımla
Müteşekkî, lâ’im,
Karşıdan safvet-i mahmûrunu seyretmedeyim..
Yok, bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar
Rûh-i mâ’sûmunu, ey mâî deniz;
Âh, lâkin ne zarar;
Ben bu gözlerle mükedder, âciz
Sana baktıkça teselli bulurum, aldanırım,
Mâî bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım...” (Fikret, 2005: 204-205)
(Saf ve sakin... Hani akşamki değişme, heyecan? Bir çocuk ruhu kadar unutkan, bir çocuk ruhu kadar şimdi parlak, lekesiz, uyuyor mavi deniz. Ben bütün bir gecelik hüzünlerimin coşkusuyla, o perişan hayallerimle şikâyetçi, çekiştiren, karşıdan mahmur saflığını seyretmedeyim... Yok, bulandırmasın karanlık bulaşıklığını bu bakış, masum ruhunu, ey mavi deniz; ah ama ne zarar; ben bu gözlerle kederli, aciz, sana baktıkça teselli bulurum, aldanırım; mavi bir göz kalbimin elemine ağlar sanırım…)
Cenap, tabiat ile insan ruhu arasında bir bağ kurmaya çalışır. O, insan ile kâinat arasında bir "ruh-i kâinat” olduğunu düşünür. “Ruh-ı kâinat” anlayışı tasavvufta ve mistizmde asıl inanç olduğu halde Cenap’ta mistik ve tasavvufî anlamda yer almaz. Cenap bunu genel olarak geniş bir hayal ve imge dünyası oluşturmak, kelime oyunları yapmak ve yeni hayaller bulmak için tasavvur eder.
“Dense revadır dil-i ehl-i melâl
Ey şeb-i târîk, senin nâmına!
Sende bulur tesliyet ehl-i kelâl,
Derdini meczeyleyip âlâmına!” (Şahabettin, 2011: 84)
Her dönem de ele alınan tabiata sadece dış görünüş olarak bakmayalım. Çünkü tabiat sadece bir dış görünüşten ibaret değildir, sonsuz anlama sahiptir: bazen sığınak, bazen mutluluk, bazen huzur, bazen sırdaş, bazen hüzün, bazen bir obje…
Esra UYGUN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?