Öykülerini dinlediğimiz kahramanların hep bir sırrı süregelmiştir günümüze kadar. Bu, aslında saklandığı için değil, dillendirilmediğinden sır hâline gelmiştir.
İşin garibi, bunu gizleyen de bizzat kahramanın kendisi değil, bir sır hâline getirmek için çırpınan masalcılardır. Bunlar bildiklerinin akla zarar kısmını yüksek perdeden ve hayret nidaları eşliğinde anlatır. Öyküleri anlatırken hiçbir şeyden öykünmeyip sergilerler tüm hünerlerini ve âdeta büyülerler dinleyeni. Büyülenen dinleyici, zihninde büyüdükçe büyüyen kahramanın yüzünü görebilmek için başını arkaya atar, çenesini yukarı kaldırır. Ayak parmakları ucunda yükselmeye çalışırken gayriihtiyarî dudaklarını ısırır. Bu arada gözleri açılmış, kocaman olmuştur. Kahraman gözünde büyürken kendisi gittikçe küçülmüştür. Başka bir ifadeyle savaş meydanında koşuşturan kahramanın görüntüsü gözünde devleşirken dinleyici minyatürleşmiştir... Anlatıcı: ‘Sen o değilsin, olamazsın! O var ya o, seçilmiştir, özeldir, idoldür’ der haddini aşıp hududunu da sana bildirip.
Ve öykücü, hep ama hep sonuçlardan bahseder ve dinleyicilere ‘nasıl’ sorusunu unutturur. Ne vakit bir dinleyici, sessizliği bozacak bir soru sorsa sesini kalınlaştırır, masalların renklerini daha da efsunlu hâle getirir. Sorular unutturulur, gizem korunur. Kahraman bildiklerimizin ‘nasıl’ başardıkları da böylece sır olur.
Onların güçlerinin üstünde şeyler başardığı, devleri alt ettiği, düşmanını affederek bağışladığı doğrudur. Doğrudur sevgilerinin bolluğu, sevenlerinin çokluğu. Ama gerçek şu ki onlar da insandır. İnsandır, insan olmasına da oysa insan; korkularından, sıkıntılarından yatağında ağlayarak kurtulmaya çalışır, yalnızlığıyla baş edemez telefona sarılır. Affedilmeyeceğini düşündüğü bir hata yapınca kendinden kurtulmak ister, bazen dayanamaz ayıp şeyler düşünür ardından da utanır. Haksızlık yapar sonra pişman olur, gün olur cesaretini yitirir. Unutkandır, açgözlüdür, dikkatsizdir, gaflete düşer, sabrını kaybeder, şaşırır. Bunları bilir o kahramanlar. Bir de kendilerinin, senin benim gibi bir insan olduklarını. Bu dünyaya aittirler, başkalarının hayatlarının bir parçasıdırlar. Her zaman doğru kararı alamazlar. Bazen küçük şeyleri dert eder, değmez şeylere üzülürler. Özlerler, şiir yazarlar, şarkı mırıldanırlar. Yerler, içerler, tuvalete giderler…
İşte bu yüzden kahramanlardır. Önce kendilerini alt ederler. İçlerindeki bariyerleri yıkıp yüreklerine korku veren öz canavarını tepelerler. Hatalarıyla yüzleşecek cesareti gösterirler. Kendileriyle uğraşırlar. Sorular sorar, cevaplar ararlar. Önce bir neden bulurlar. Sonra ‘nasıl’ diye kafa yorarlar. İyileşirler. Onları farklı yapan budur. Öykülerini bize tılsımlı ezgilerle anlatan masalcıların da ‘sır’ gibi sakladığı gerçek; sana benzedikleridir aslında.
Bora Serhat Çelik
Okyanus Kolejleri Lise Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik Bölüm Başkanı
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?