Okumanın Önemi
Okumak, insanların bilgi dağarcığını güçlendiren, insana yeni ufuklar açan, kalbine güzellikler katan kavramdır. Bu bir kelimede neler gizli neler... Ama okumak denilince herkesin aklına böyle güzel kelimeler geliyor mu? Sanmıyorum doğrusu. Çünkü başarısızlıkla dolu okuma deneyimi geçirenler malesef ki okumaya aşılması zor bir engel olarak bakarlar. Kimisi bunu o kadar abartır ki "Ben kitap okumayı sevmiyorum, çok sıkıcı, vakit kaybı!" diye tabir eder.
Peki bizler ne kadar okuyoruz? Öğrencilerimiz neden okumaya karşı önyargıyla yaklaşıyor? Bize yeni dünyaların kapılarını aralayan dostumuza biz neden hiç düşünmeden kapılarımızı kapıyoruz. Bu ve bunun gibi daha bir sürü sorunun cevabını bulmak çok kolay.
Biz, okuma alışkanlığına sahip değiliz. Neyi, niçin, nasıl okumamız gerektiğini bilmiyoruz. Şimdi bir öğrencinin dilinden okumanın neden zorlaştığını bir görelim ve neler yanlış gidiyor bir düşünelim.
Kendi kendine konuşuyordu çocuk. Şöyle diyordu:
"Bana sürekli kitap okumuyorsun diye sitem eden insanlara o kadar kızıyorum ki." Peki, bana neden okumayı sevmediğimi soran oldu mu ya da okumaya ne zaman başladığımı, ilk okuduğum kitabın ismini? Bunları hiç soran oldu mu?
Benim dünyamda beni anlamak isteyen, neleri sevdiğimi bilmek isteyip ona göre kitaplar alıp hediye eden oldu mu? Bütün bunları geçtim, küçükken yanıma oturup bana masal okuyan, o masalların dünyasında kaybolmamı sağlayan biri oldu mu? Sadece okul yaşına gelip de okumayı öğrendiğimde; hadi bu kitap bitecek, öğretmenin şu zamana kadar bitirmeni bekliyor. Ne oldu hala okuyamadın mı diye gelen suçlamalar, kızgınlıklardı beni karşılayan. Oysa belki de ihtiyacım olan şey iyi seçilmiş bir masal, güzellik katan bir hikâye ya da okurken kendimi maceralar dolu adada bulduğum bir roman... Bunların hiçbiri olmadı, sadece verilen bir kitap listesi ya da şu kitap okunmalı diye gelen uyarılarla geçti hayatım.
Bilirsiniz zoraki olan hiçbir şey güzellik katmaz insana. Benim ki de öyle gidiyordu işte taa ki öğretmenimin: "Çocuklar bu kitabı ben okudum siz de çok seveceksiniz. Okuyun beğenmezseniz bana söylersiniz" diye biten cümlesine kadar. İtiraf etmek gerekirse bu kitaba başlarken düşüncelerim yine aynıydı. Tek amacım okumaya başlayıp:
"Öğretmenim, bu kitap hiç de dediğiniz gibi değil. Uzun cümlelerinden sıkıldım, hayalleri hiç benlik değil, beni anlatan bir şey yok!" diyebilmekti. Ama öyle olmadı, okudukça kitapta kendine çeken bir şeyler oldu beni...Kitaptaki çocuğun yaşadıklarıyla bütünleşmiştim adeta. Ve sonunda tebessüm etmiştim. Kitap bittiğinde eski düşüncelerimden sıyrılmıştım sanki. Öğretmenime içten bir teşekkür edip; "yeni önerileriniz olacak mı?" diye heyecanla sormuştum...Böyle başlamıştı benim okuma sevgim...
Şu yazdığım kısa hikâye biliyorum ki en az bir kere başımıza gelmiştir. İşte biz öğretmenler, böyle yeni ufuklar açmak, kalplerde olan gizli sevgiyi çıkarmak gibi yeteneklere sahip varlıklarız. Biraz özveri, biraz çaba ve bol sevgiyle aşılacak daha çok yol, okunacak, okutulacak daha çok kitaplar var... Son sözleri Christopher Morley söylesin:
Bir adama bir kitap sattığın zaman, ona yalnız yarım kilo kağıt, mürekkep ve tutkal satmış olmazsın, ona tamamıyla yeni bir yaşam satmış olursun. Sevgi, dostluk, mizah ve geceleyin denizde dolaşan gemiler, eğer o kitap gerçekten benim anladığım anlamda bir kitapsa, onun içinde bütün gökler ve yer vardır.
Sevgiyle....
Pınar AYDOĞDU
Türkçe Öğretmeni