“Hayat bir yolculuk” deriz ve bu yolculukta; sevdiklerimiz, ailemiz, karşımıza çıkan durumlar, bu durumlara verdiğimiz tepkiler hayatı etkiler.
Çocuklarımız da bir hayat serüveninde. Onlar bu serüvende yol alırken, şu sınav sonuçlarına ilişkin tutumumuz çok önemli. “Kazanamadı, başaramadı” sözcükleri 14 yaşındaki gencecik bir insan için ağırdır. Bunu o küçük omuzlara bırakmak doğru olmayacaktır. Çünkü, ortada büyüklerin “başarısızlık” diye tanımladığı bir durum varsa, bundan küçük etkiye sahip olan çocuktur.
Başarısız çocuk olur mu hiç? Biraz düşününce çocukları çevreleyen yaşantı onların doğal öğrenme heyecanını koruyup geliştirseydi, ekranlar (tablet, telefon vb.) bu kadar ilginç olmasaydı, internet ve sosyal medya onun elini kolunu bağlamasaydı, dersler bu kadar sıkıcı olmasaydı… O çocuğun Lise Giriş Sınavı’nda “başaramama”, “kazanamama ihtimali” olur muydu?
Hele büyükşehirlerde Anadolu ve Fen Liselerinin kontenjanı birkaç bini geçmezken, ülke genelinde 1 milyon kadar öğrenci bu sıralama sınavına girdi.Üstelik bu sınav, daha öncekilere hiç benzemeyen ve zaten çocuklarımızın da ilk kez tecrübe ettiği bir sınavdı. Hatırlasanıza adı konusunda dahi son haftalarda emin olabildik. Liseye geçişin nasıl olacağı konusunda ise, pek çoğu için anlaşılmayanlar, anlaşılanlardan fazla.
Liseye Motive Olsun.
Yeni olan şeyler heyecanlandırır. Lise de yeni bir başlangıç olacak. Üstelik öncesinden çok daha farklı. Gençler bunu biliyor. Geçen 8 yıllık temel eğitiminde büyükleri ne dediyse, neyi seçtilerse o oldu, öyle yaşandı. Ancak lise çağında o artık bir genç. Kişisel etkisi büyük. Geleceğini büyük oranda kendi tercihleriyle inşa edeceğini fark ettiği bir çağa geldi. Bu eğitimin ve psikolojinin bilimsel tespitidir. Kozasındaki tırtıl gibi…
Tırtıl bahar güneşinin tatlılığında yönsüz sürünüyordu. “Yaşamak bu mu? Ne yapacağım? Hep böyle mi geçecek?” diyordu. Sonra bir ses duydu. O ses “Şu ağaca tırman.” diyordu. Sağa sola bakındı kimseyi göremedi. Aynı ses “Sağa sola bakmayı bırak, ben içindenim. Ağaca tırman.” Tırtıl yakınındaki ağaca yöneldi, tırmanmaya başladı. Yoruluyordu. “Devam et. Önce besleneceksin, sonra dinleneceksin. Devam et.” Tırtıl yaprakların örttüğü dala ulaştı. Bir yeşil yaprağı yemeye başladı. Karnını doyurdu. İçindeki ses ona kendine bir koza örmesini söyledi. “Nasıl?” diye soracakken iç güdüsü ipeğinin içindeki yerini de tırtıla hissettirdi. Başladı içinden geldiği gibi örmeye.
“Uyu. Dinlen.” Sürünmek, tırmanmak, yaprak kemirmek, örmek onu yormuştu. Güzel bir uyku için hazırdı zaten. Kozasının yumuşaklığında onu saran güvenli karanlığında uyuyordu. Günler sonra aynı ses “Uyan, haydi. Vaktin geldi.” dedi. Uyandı. Ses, “Yırt şu karanlığı.” diyordu bu kez. Kolay değildi. Meğer ne de sağlam yapmış. Gün boyu kozada küçük bir yırtık için uğraşmıştı. Yine o ses “Şimdi uç!” emrini verdi.
Tırtıl: “Orada dur! Tırman dedin tırmandım. Ye dedin yedim. Ör dedin ördüm. Yırt dedin, yırttım. Ama uçmak da nesi? Ben bir sürüngenim. Dalgamı geçiyorsun.” İçindeki kendinden emin, inatçı, net bir şekilde tekrar tekrar “Uç. Uç. Uç.” diyordu. Tırtıl gönülsüz, içerde kalmaktan da sıkıldığından bacaklarıyla sıkıca tutunarak önce başını kozadan dışarı uzattı, sonra gövdesini çıkarmaya çalıştı. O da ne? İki büyük, göz alıcı kanadı vardı. Şaşakaldı. “Bu ben miyim? Ben ne olmuşum? Ben neymişim?” sorularıyla kendini tanımaya, kendine inanmaya çalışıyordu.
Kanatlanıyor
Çocuklarımızın bu lise yılları, kelebeğinki gibi mucize denilebilecek bir dönüşüm çağı. Bu kadar net. Bu kadar açık. Kozaya giren bir tırtılken, oradan çıkan bir kelebek. Daha önce beslendiği yaprakken artık çiçek özleri. Kozayı örerkenki yorgunluğu, içinde beklerken gösterdiği sabır da geleceğine verdiği emektir. O kozasındayken sıkıldığı zamanlar olacak. Bu sıkıntılar onun dönüşüm sancılarıdır. Kozasını yırtmaya, oradan çıkmaya çalışırken zorlanmaları da onu yükseklere taşıyacak kanatlarının güçlenmesi için gereklidir.
Yıllarca ‘liseyi kazanmak’ dediler. Oysa gerçek şu ki “okullar çocuklarımızı kazanır.” Ne geçmişte ne gelecekte bir tane daha ondan bulmazsınız. Özel olan o. İlgisiyle, yeteneğiyle, duygularıyla, hayalleriyle, onu diğer bütün insanlardan ayıran özellikleriyle… Odağınıza okulu değil, çocuğunuzu alın. Okullar çocuklarımızı kazanır. Bunu kabul edelim.
Peki, bir liseden ne beklenmeli?
Çocuğunuzun lisesi, onun dört yıl sonra en doğru üniversiteyi kazanmasını sağlamalı. Gencin doğal ilgi ve yetenekleriyle motive olacağı hedefler belirlemesini sağlayan bir süreç olmalı. Lise yılları gencin mutlu bir hayat ve başarılı bir kariyer oluşturması için heyecanlandırmalı.
9. sınıftan itibaren üniversite hazırlık sistemli bir yaklaşımla sunulmalı.Bu ders içeriklerinden rehberlik hizmetlerine, lisenin insan kaynakları politikasından eğitim teknolojisine kadar birbirini tamamlayan çalışmalarla olur.Çocuğunuzun lisesini seçmesine rehberlik ederken ona en doğru üniversiteyi kazandıracak sistemi araştırın.
Liseden mezun olurken İngilizce bilerek mezun olsun. Böylece üniversitede hazırlık sınıfı okumasına gerek kalmadan 1 yıl kazansın, akranlarından bir adım önde başlasın. İngilizce bilgisini lise sınavlarından başka uluslararası sertifikalarla belgeleyebilecek seviyeye getirecek bir lisesi olsun.
Çocuğunuz lisedeyken kariyeri için kendini eğitilebilsin, okulu onun mesleki ilgisini besleyen ve geliştiren imkânlar sunabilsin.Sanatsal, sportif, kültürel kulüplerden başka “kariyer” kulüp çalışmaları düzenlensin.
Öğrencisinin bilimi deneyimlemesi için laboratuarları olan, bilime yatırımlarıyla, bilimsel organizasyonlarda proje üretimini destekleyen, öğrencisine danışmanlık yapan birimleri olan bir yaklaşım beklenmeli.
Özetle çocuğunuzun lisesi ona ve bütün sevdiklerine kazandırsın.
LGS 2018 ortaöğretim kurumlarına tercih ve yerleştirme takvimi için TIKLAYINIZ
LGS 2018 ortaöğretim kurumlarına tercih ve yerleştirme kılavuzu için TIKLAYINIZ
Okyanus Kolejleri
Lise PDR Bölüm Başkanı
Bora Serhat Çelik
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?