Çocuk ve Resim Sanatı
Van Gogh’un boyayı doğrudan tuvale sıkıp, parmaklarıyla şekil verdiğini biliyor muydunuz? Okulda resim dersinde bunu yapsa, muhtemelen öğretmeni “boyanın fırçayla sürüleceğini” söyler, bir de ellerini ve etrafını kirlettiği için ona kızardı.
Oysa her insan Van Gogh gibi doğuştan yaratıcıdır. Yeter ki yaptıklarında, sınırlarını aşmasına izin verilsin… Tabi ki bu her birimiz bir Van Gogh olacağız demek değildir, ancak hayatımızı farklılaştıracak yaratıcı fikirler geliştirebiliriz. Ve yaratıcılığımız, besledikçe yeşerir, ona gem vurarak değil.
Bu arada yaratıcılık derken, illa ki herhangi bir sanat dalındaki yaratıcılıktan bahsetmiyorum. Sanat dallarındaki yaratıcılık, yani müzik, edebiyat ya da resim alanlarında şaheserler vermek, yaratıcılık olduğu kadar yeteneği de içinde barındırır. Çocuğun düştüğünde çözüm üretebilmesi ya da boyunun yetmediği bir yere ulaşmak için tabureye çıkmayı akıl etmesi de bir nevi yaratıcılıktır aslında.
“Yaratıcılık” Türk Dil Kurumu sözlüğünde “her bireyde var olduğu kabul edilen, zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanarak, görülmeyen yeni bir şey ortaya koymaya iten farazi yatkınlık” olarak açıklanıyor. Yani aslında her çocuk yaratıcı doğuyor, ancak eğitim, yaşam koşulları, sosyal çevrenin tutumu, sınırlamalar, zorunluluklar, büyüdükçe onların yaratıcılığını köreltebiliyor, hatta elinden alabiliyor. Yani çocuğa “o tabureden düşersin” dediğimizde, aslında yaratıcı düşünmenin önüne bir duvar çekmiş oluyoruz.
Araştırmalar, yaratıcılığın gelişmesi için en uygun döneminin 3-6 yaş arasındaki dönem olduğunu gösteriyor. Peki çocuklarımızın yaratıcılığını nasıl besleyeceğiz? Yaratıcılığı hap şeklinde çocuklara veremeyeceğimize göre, anne-baba ya da çocuğu yönlendiren kişiler olarak bize düşen, onları yaratıcı düşünmeye teşvik edecek ortamlar sunmak. Öncelikle televizyonun, çağımızın vazgeçilmezi tablet ve akıllı telefonların ve bilgisayarın yaratıcılığın en önemli düşmanı olduğunu hatırlatmam gerekir. Pek çok aile sıkılan çocuğa bir çizgi film açıp önüne oturtuyor. Halbuki “sıkılmanın” da yaratıcılığı tetiklediğini biliyor musunuz? Sıkılan çocuk mutlaka kendini oyalayacak yaratıcı bir çözüm bulacaktır!
Yaratıcı düşüncenin gelişmesine olanak veren oyunlar var. Bunun yanında çocuğa gösterilen tutum ve davranışlar da yaratıcılığın gelişiminde son derece önemli. Mavi bir güneş çizen çocuğa, güneş sarı olur demek, “ben o yıldıza gitmek istiyorum” diyen çocuğa, “yıldızlara gidemeyiz; onlar çok sıcak ve uzak” demek, çocuğun hayal gücünü ve dolayısıyla da yaratıcılığını sınırlayan tarzda davranışlardır.
Yaratıcılık, daha ileri yaşlarda da geliştirilebilir ancak yaş ilerledikçe zorlaştığı da bir gerçek. Ama yine de bırakın yaratıcılığınız yaptıklarınızdan beslensin… Nasıl mı? Duşta şarkı söyleyin, müzik dinleyin, siz de bilgisayardan mümkün olduğunca uzak durun, mola verin, eğlenin, dinlenin, çay-kahve için, yeni yerlere gidin, yeni insanlar tanıyın… Ama en önemlisi fikirlerinizi not almak için yanınızda defter-kalem taşıyın, zaman zaman da olsa kuralları ihlal edin (Van Gogh’u unutmayın!) ve risk alın. Bir Çin atasözü “kimse boğulma ihtimalinden dolayı yemek yemeyi bırakmaz” der. Otomatik olarak aldığımız ne çok risk var hayatımızda bir düşünün. Sonra farklı riskleri olabildiğince kucaklayın, hata yapmaktan korkmayın ve asla pes etmeyin.
Yaratıcılık öğrenilmez ancak uygun koşullar oluşturulduğunda geliştirilebilir. Buna bir örnek verecek olursak;
6 yaşındaki bir çocuk derste resim çizmektedir. Öğretmeni ne çizdiğini sorar? O da “Tanrı” der. Öğretmeni “Tanrı’nın neye benzediğini kimse bilmiyor ki!” diye cevap verir. Çocuk ”Birazdan herkes öğrenecek” diye cevap verir.
Bırakın çocuğunuz gerektiğinde kuralları yıksın, cesur olsun, hata yapsın, hayatta kendine özgü izler bıraksın ve yaratıcılık konusunda size örnek olsun!
Picasso’nun dediği gibi “Her çocuk bir sanatçıdır. Esas mesele büyüdüğünde sanatçı kalabilmektir.”
Selin KARABULUT
Halkalı Okyanus Koleji Resim Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?