Dünyanın en önemli mesleklerinden biri olan öğretmenlik çeşitli aşamalardan geçerek günümüze geldi. Her medeniyet bu mesleğe önemli katkılar yaptı ve gelişmesini, ilerlemesini sağladı.
Örneğin, “İlk çağ medeniyetlerinde öğretmenlik” deyince aklımıza ilk çağlarda insanların hayatta kalabilmek için çeşitli aletler geliştirmeleri ve bunların nasıl kullanılacağını birbirine öğretmeleri geliyor. Diğer taraftan anne ve baba çocuğa ilk bilgileri öğrettikleri için ilk öğretmenler olduklarını söyleyebiliriz. İlkel toplumlardan itibaren dini törenleri yöneten kişilerin, dini kural ve öğretileri insanlara öğretmesi de bu mesleğin teolojik yanı olarak tanımlanabilir.
Sümerler ve Eski Mısır’da eğitime ve öğretmenlik mesleğine büyük önem veriliyordu. Budist Çin ve Hindularda da öğretmenin apayrı bir yeri vardı. Örneğin Konfüçyüs, Çin tarihinin en özel öğretmeni olarak anılıyor. Konfüçyüs’e göre, bir kimse sürekli yeni bilgiler elde ederek eski bilgisini geliştirmeye çalışırsa o kimse başkalarının öğretmeni olabilir. Antik Yunan’daki sofistlerin tarihin ilk ücretli öğretmenleri olduğu söyleniyor. Sofistler; gramer, retorik, diyalektik, ahlak, hukuk ve tarih gibi dersler veriyorlardı. Bu dönemde Platon “Öğretmenlik Tanrı mesleğidir” diyor.
Roma’nın yükseliş döneminde imparatorların çoğu öğretmenlere özel saygı gösteriyorlardı. Öğretmenlere ev ve maaş da verilebildiği gibi, vergi de alınmıyordu. Ortaçağ Hristiyan dünyasında din adamları öğretmen rolüne büründüler. Doğal olarak eğitimde temel ilke de, “Her bilgi ilahidir ve Tanrı’ya ulaşmada kullanılır” şeklinde oldu. Bu dönemde aynı zamanda din adamı da olan öğretmenler, dini bilgilerinin yanı sıra okuma-yazma ve dil öğretiyorlardı. Ortaçağ İslam dünyasında Hz. Muhammed bir öğretmen olarak kabul ediliyordu. Çünkü Hz Muhammed, vahiyler yoluyla gelen Allah emirlerini insanlara aktardı ve öğretti.
Selçuklu ve Osmanlılarda da müderrislere büyük önem veriliyordu. Yani İslam coğrafyasında da öğretmenlik büyük bir öneme sahipti. Ama çağdaş anlamda öğretmenlik ulusal devletin oluşumuyla Fransız Devrimi sonrası gelişti. Öğretmenlik böylelikle kamusal bir görev haline geldi. Bu anlamda Batı’da ilk öğretmen okullarının da 1.800’lü yıllarda kurulduğunu görüyoruz. Ülkemizde de ilk öğretmen okulu 16 Mart 1848’de Darülmuallimin adıyla açıldı. Ülkemizin 171 yıllık bir öğretmen yetiştirme deneyimi söz konusu.
Öğretmen olmak sadece mevzuatın gerektirdiklerini yapıp rolünü oynamak değil. “Zamanında dersime başladım, anlattım, yeterince ödev verdim, disiplini de sağladım ve saatim doldu. Haydi, eve gidiyorum” diyerek öğretmen olunmuyor. Bir öğretmenin bunları yerine getirmesi elbette önemli ve takdire şayan. Ancak yetmez. Bunun için, öğretmenlik yapmayı aşıp “öğretmen olmak” gerekiyor. Peki, “öğretmen olmak” nedir? Öğretmen olmak demek, öğretmenlik yapmayı aşmak anlamına geliyor. Öğretmenin belirlenmiş görevlerinin ötesine geçip hissederek yaşayarak kendisini adayarak, öğrencisiyle bütünleşerek var olmasıdır. Öğretmenle öğrencinin birbirlerinde kendilerini bulabildiği, hoşgörünün egemen olduğu, güçlü ve sahici bir aidiyet olmalı. Daha ilkokuldaki bir çocuğa bile, geleceğin bilim insanı, sporcusu, siyasetçisi yani yarının büyüğü gibi derin bir ontolojik sorumlulukla yaklaşabilmektir. Yani öğretmenlik yapmak ile “öğretmen olmak” farklı şeylerdir diyebiliriz.
Öğretmenin, öncelikle kendini değerli görmesi, kendisini özgürce var olmaya adaması gerekiyor. Öğretmenliği içinde yaşadığı toplum ve insanlık için kutsal bir dava olarak görmeli. İdealizm gerektiriyor. Öğretmenlik “hiçbir şey olamadın bari öğretmen ol” ile değil ‘aşk’ ile yapılabilir. Öğretmen olabilmek için hem eğitimin genel çerçevesini, hem de bizzat görev yapılan yerin çerçevesini bilmek gerekiyor. Her öğretmenin içinde bir ‘çalıkuşu’ yatması lazım. Bunun için de öğretmenliğin sadece bir meslek olarak görülmemesi gerekiyor. Bizim için öğretmenlik bir yaşam biçimidir. Çünkü öğretmenlik çok yönlülük gerektiren bir meslek. Öğretmen sanatkar yanıyla öğrencisinin kişiliğine yön verebilir. Arkadaş yönüyle kalbi öğrencisi için çarpar. Vatandaş tarafıyla da toplumu düzeltmeye çalışır. Öğretmen bilgisi ve tecrübesiyle çocuklara, gençlere iyiyi, doğruyu ve güzeli göstermeye çalışmalı. Kısacası öğretmeni medeniyetin kurucusu, bir kültür aktarıcısı, bir planlamacı, bir araştırmacı, bir öncü olarak tanımlayabiliriz. Bu nedenle öğretmenlik bizim için bir yaşam biçimidir. Bizler öğretmen gibi yürür, öğretmen gibi konuşur, öğretmen gibi davranırız, kısacası öğretmen gibi yaşarız.
Hiçbir öğretmen sabah evden çıktığında “işe gidiyorum” demiyor, “Okula gidiyorum” diyor. Bu önemli bir ayrım. Çünkü öğretmenlik özel bir meslektir. Bu nedenle her sabah ailelerimizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi geride bırakarak bizlere kilometrelerce yol aldıran varoluşsal bir tutkudur öğretmenlik. Öğretmen olmak mimar olmaktır. Öğretmen her şeyin kendi eseri olduğunu bilir. Biz öğretmenler yetiştirdiğimiz öğrenciler aracılığıyla toplumu düzeltir, ülkeyi yüceltir, devleti güçlendirir ve tehlikelerden koruyabiliriz. Bizler için öğretmenlik bir milletin, bir devletin geleceğini hazırlama sorumluluğunu taşıyan özel ve önemli bir ihtisas mesleğidir. Bu nedenle hepimiz birer mimar olduğumuzun farkındayız.
Öğretmen olmak idealistliği gerektiriyor. Bunu bir yaşam biçimi olarak algılayan öğretmen örnek insandır. Bizler olgun örnek kişiliğimizle ve davranışlarımızla çocuklara, gençlere ve insanlara iyiyi, doğruyu ve güzeli gösterip öğretmeye çalışıyoruz. İnsanları özellikle de çocukları çok seviyoruz. Çünkü öğretmenliğin bir sevgi, şefkat ve gönül mesleği olduğunu biliyoruz. Bizler çocuklarımıza her gün bir şeyler öğretirken yüksek amaç ve ilkelerin ışığıyla hareket ediyoruz. Kıyılarda değil açıklarda yüzüyoruz. Nasıl ki pusulası ve yelkeni olmayan gemiye okyanusun ortasında hiçbir rüzgar yardım etmezse amaçsızlık da öyledir. Bu nedenle bizler nereye gideceğimizi biliyoruz. Bizleri ayakta tutan da bu rotadır.
Öğretmen olmak, “milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” sözünün farkında olmayı gerektiriyor. Eğitim birçok unsurun bir araya gelmesiyle oluşuyor. Elbette eğitimin içinde öğrenci, veli, okul, müfredat programı var ama eğitim demek öğretmen demektir. Öğretmen okul ve müfredat olmasa da eğitim verebilir. Ailesi çocuğa gereken ilgiyi göstermiyorsa da ona eğitim verebilir. O nedenle öğretmen olmak eğitimin temelidir.
Öğretmen olmak mutlu olmak ve mutlu etmektir. Bizler için öğretmenlik bir gönül mesleğidir. Bizler belki mutluluğun resmini çizemiyoruz, belki mutluluğun romanını yazamıyoruz ama mutlu yarınların resmini çizip çocuklarımızın yaşam öykülerine kulak vererek, hayatı onlar için anlamlı kılmaya çalışıyoruz. Öğretmenliğim, mesleğim, benim mutluluk kalem… Öğretmen olmadan önce kendimle barışık, hayatı seven biri olduğumu düşünüyordum. Oysa, öğrencilerimdir bana hayatı daha çok sevdirip beni daha çok mutlu edenler. Siz hiç sabahları kış soğuğunda ayağında ayakkabı, üzerinde mont olmadan öğretmenlerinin servisini okulunun önünde bekleyen çocuklar gördünüz mü? Siz hiç o soğukta üşümesine rağmen gelen öğretmeninin “günaydın”ıyla ısınan, gözleri ışıldayan çocuklar gördünüz mü? Görmediyseniz hiç yaşamamışsınızdır! İşte biz öğretmenler yaşama böyle bağlanıyoruz, öğrencilerimizle ısınıyor ve onlarla mutlu oluyoruz.
Bizler için her yeni gün, öğrencilerimizle beraber yepyeni bir yolun başlamasıdır diyebiliriz. Her yeni güne yeni umutlarla başlıyoruz. Her yeni gün yeni iyiliklere, güzelliklere, sevgilere, inançlara, başarılara gebedir. Öğretmen bildikçe bilginin bir derya olduğunu anlayan, öğrendikleriyle yaşayan, yaşamı örnek olan insandır. Öğretmen olmak adsız kahramanlıktır. İnsanlar tarih yapanlar ve tarih olanlar olarak ayrılıyor. Bizler tarih yaparız ve yazarız. Yalnız biz yola çıkarken isimsiz kahraman olacağımızı bilerek yola çıkıyoruz. Esas olan öğrencilerimiz, değerlerimiz ve ülkemizdir.
Öğretmenliğin bir sevgi mesleği olduğunu söyleyebiliriz. Maddi kazancı az, manevi kazancı çok olan bir meslektir. Öğretmenlik aracın değil amacın ve hayatın kendisidir. Bizim en büyük mükafatımız gelecek yıllarda yollarını ışığımızla aydınlatacak olan öğrencilerimizdir. Bunun için öğretme aşkını ve ruhumuzdaki hazineleri öğrencilerimizle paylaşıyoruz; cehaletle savaşıyoruz. Bizler attığımız her adımda, aldığımız her nefeste öğretmen olduğumuzu unutmadan hareket ediyoruz. Bazen minik yüreklerdeki ateş kıvılcımlarını alev topuna çeviriyoruz, bazen yanan yüreklere su serpiyoruz. En çok da ne yapıyoruz bilir misiniz?
Bizler “öğretmen olmak bir yaşam biçimidir” ilkesinden hareketle öğrencilerimizi çok ama çok seviyoruz. Tüm bu nedenlerden de dolayı da öğretmenler odasında sadece günlük şeyler konuşulmuyor, komple bir okul kültürü yaşatılıyor ve öğretmen olmanın tüm gerekleri yerine getiriliyor.
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?