Fantastik Edebiyatın Hayal Gücümüzle Olan İlişkisi
Gerçek olaylara dayalı olmayan, mekân ve karakterlerin de birer hayal ürünü olduğu yazılı anlatım türüne fantezi edebiyatı diyoruz. Roman, hikâye, oyun gibi alanlarda eserlerin verildiği fantezi türü ilk örneklerine M.Ö. 9. Yüzyılda yazıldığı düşünülen Homeros’un Odesa ve İlyada destanlarında rastlamaktayız.
Fantastik romanlara olan ilgi XX. Yüzyılın ilk yarısında artmaya başlamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında ise aslan payı J. R. R. Tolkien‘ in Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi eserlerine aittir. Peki, Tolkien insanların ilgisini çekmeyi nasıl başarmıştı? Hayalinde yarattığı çevreye bir isim verdi, “Orta Dünya” ve kendi dünya haritasını da kitaba eklemeyi unutmadı. Daha sonra Orta Dünya üzerinde yaşayan elfler, hobbitler, orklar vb. ırklara karakteristik özellikler atadı. Artık sahne ve oyuncular tamam olduğundan sadece olay örgüsünü özenle kurmak kalıyordu geriye. Bunu da gayet iyi başardığından kitapları filmlere çevrilerek milyonlarla beyaz perdede buluştu.
Teknolojinin XX. Yüzyılın ikinci yarısında hızla gelişmesinden sinema da kendine düşen payıalmıştır. Bu sayede ileri düzey efektler, kostümler kullanılarak fantastik dünya izleyiciye daha iyi aktarılmaya başlanmıştır. Ünlü ressam Vincent Van Gogh’un “Resmimi hayal ederim ve daha sonra hayalimi resmederim” sözündeki gibi animasyon ustası Hayao Miyazaki’nin filmleri öylesine etki bırakmaktaydı ki şimdi 30’lu yaşlarında olan bizler filmi seyrettiğimizde, kurgulanan dünyanın kahramanlarından orman ruhu Totoro’nun ya da içinde sakladığı paha biçilemeyen hazineleriyle gökyüzünde dolaşıp duran Uçan Kale’nin gerçekten var olduğuna inanırdık.
Peki, sizce fantastik dünya hala hayallerdeki kadar uzak mı? Bu sorunun cevabını yazımın devamındaki teknolojinin insanoğlunu getirdiği noktayı anlattığım bölümde birazdan göreceğiz.
Bir karınca ordusu hayal edin, damar yerine üç boyutlu yazıcı çıktısı devreleri, anten yerine üç boyutlu stereo kamerası bulunan... Günümüzde bu hayaliniz gerçeğe dönüştü bile. Biyonik karıncalarımız doğadaki hem cinslerinin hareketlerini uygulamak için matematiksel algoritma ile yüklendi ve bir nesneyi kaldırmak için gerekli karınca sayısı gibi bazı kararları kendileri belirleyip otonom olarak çalışabiliyorlar.
George Bernard Shaw’un “Olanları görüyor ve niye? diyorsun, bense olmayanları hayal edip neden olmasın diye soruyorum” sözü teknoloji sonucu yeniliklerin dahi kelebek ömrü kadar yaşam süresi olduğu günümüzde, devinime uğrayıp gerçeğe daha da yakınsayan fantezi dünyasına bakış açımıza gayet iyi bir ışık tutmaktadır. Sizler de hayal etmekten ve sonunda o soruyu sormaktan geri kalmayın. Neden Olmasın?
Hayal kurmayı macera duygusunu çocukluk olarak yorumluyoruz. Bir çocuğun düşlerinden söz ettiğini, heyecanla konuştuğunu, macerayı sevdiğini görünce bunu olağan karşılıyoruz. Aynı davranışı büyükler yaptığında ise onları hafife alıyoruz. Oysa ki kişisel ve toplumsal gelişimi sağlayan bu duygu, düşünce ve hayallerdir. Düşleri sınırlandırılmış insanlar durağanlığa hapsolur. Aslında bir seçim yapmak zorunda kalmış olsaydık çocukların değil, büyüklerin daha çok hayal kurması gerektiğini söyleyebilirdik. Çünkü çocukluk hayalleri bir eğlence iken büyüklerin kurduğu hayaller belli imkânlara kavuştuktan sonra gerçeğe dönüşebilirler.
Böylelikle fantastik edebiyata, hayata burun kıvıran insanlara bir kez daha seslenmiş olalım...
Mihrap MAZMAN
Okyanus Kolejleri Edebiyat Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?