Edebiyat; bütün toplumlarda canlılığını, popüleritesini insanlık var oldu olalı devam ettirmektedir. Bunda biraz da halk için yapılan fedakârlıklar etkilidir. Hem kendi toplumumuzda hem dünya toplumlarında bunun yüzlerce örneği mevcut. Bir kalemde sayacağımız isimlere J.J.Rousseau, Victor Hugo, Jean Paul Sartre, Namık Kemal ve daha niceleri örnek verilebilir.
İnsanı, duygularını, sevinçlerini, hüzünlerini, hayallerini, geçmişini, geleceğini, anını anlatan eserler edebiyatı her daim insanların önüne serer. Sevdiklerimize sevgimizi haykırdığımız, acılarımızı bağırış çağırış anlatıp dertlerimizi paylaştığımız, ufkumuzu ballandıra ballandıra anlattığımız sahadır edebiyat.
Sadece kendini değil, kenarda köşede kalmış garibanları, alâlade bir bakkalı, çocukları toplumun ana motoru yapıp değişim hayalleri kuranları, elimizden bir kuş gibi uçup giden hayatı esefle aktarabildiğimiz alandır edebiyat.
Bununla birlikte edebiyat biraz serttir. Yanlışları yüze tatlı tatlı çarpandır. Kahırları daha depreştirip isyan nüvesi taşıyandır. Başkaldırıdır, meydan okumadır; güce, makama, otoriteye biraz da erkekçe duruştur. Acımasızca eleştiriye çanak tutmadır, zaman zaman kör kurşuna talip olmadır ve biraz sürgün-cezaevidir.
1876 Kanuni Esasi’yi kaleme alan ÜÇ kişiden biri olan Namık Kemal bunun en ilginç örneklerinden biridir. Namık Kemal dönemi; edebiyatın, sanatın, kültürün, siyasetin kalbinin attığı yer İstanbul’dur. Gelgelelim Namık Kemal kısa hayatının sadece BİR yılını İstanbul’da geçirmiştir. Ulaşım ve iletişim imkanlarının kısıtlılığına rağmen o dönemde bile Namık Kemal ismi ve etkisi, toplumun kılcallarına kadar ulaşmıştır. Bu ironi midir yoksa edebiyatın-edebiyatçının gücü müdür? Karar sizin.
Sürgünlerle gözaltılarla geçen bir hayat. Buna rağmen hayatını topluma vakfetme, insanı için kendini feda etme, başkalarının acılarına gönüllü paratoner olma, cesur davranma, sadece ânın, zamanın gerektiğini düşünüp kişisel ikbal peşinde koşma kolaycılığına kaçmama… ve daha neler neler. Edebiyatın- edebiyatçının tanımı, bendeki karşılığı bu. Elbette her kişi için bunu iddia edemeyiz ama günün sonunda edebiyatçılar kadar cesur, edebiyat kadar vurucu bir ilim sahası olduğu söylenemez.
Bütün bu tespitlerden sonra teknolojik, askeri, ekonomik gelişme meydana getirebilmek, medeniyet kurup bunu; dünyaya, insanlığa hizmet etmeye râm etmek isteyenleri edebiyata önem vermeye; edebiyatçıyı okurundan, toplumundan ayırmamaya davet ediyorum.
Engin GÜL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?