Sanat ve Doğa İlişkisi
Doğa, bilim ve sanatta bir keşif nesnesi olarak farklı açılardan ele alınan, sınırsız ve somut bir kavramdır. Sanatın doğası, bilimin doğası, felsefenin doğası vb. hepsi kendi gerçekliğinde doğayı irdeler ve inceler. Sanat ise, genel olarak doğadaki nesnelerin insanda uyandırdığı duyguları farklı yol ve yöntemlerle “bireysel olarak” bir yansıtma aracıdır. Hiç kuşku yok ki sanat ve sanatçı, geçmişten günümüze kadar her dönemde doğadan beslenmiştir. Bir esin ve ilham kaynağı olan doğa, sanat tarihi boyunca sanatçıların eserlerinde kullanacağı malzemenin özünü oluşturmuştur.
Somut bir gerçekliğe sahip olan doğa, soyut bir gerçeklikle sanatçı tarafından yüzey üzerinde farklı bakış açılarıyla yeniden yorumlanmıştır. Sanatçı, bireysel duygu ve sezgi birikimlerinin yansımasıyla somut gerçekliğin bir ifadesi olarak bireysel anlamda doğaya bir anlam yüklemiştir. Renklerin gücü, peyzajın kusursuzluğu ile sanattaki resmetme dürtüsü ile insanlığın daima içindeki ilham olmuştur. Çocuklara verilen sanat eğitimindeki başlıca esinlenmelerden biri de doğadır. Doğanın renkleri, doğanın betimi yaratıcılıklarına birer katkıdır.
Yaratıcılık süreci,tüm duyuşsal ve düşünsel etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içerisinde vardır. Unutulmamalıdır ki sanattaki yaratıcılık sadece bu alan ile sınırlı değildir. Sanat çocuktaki ve bireydeki yaratıcılığı salt bir şekilde tetikleyen bir araçtır. Doğanın renklerinden esinlenen çocuk resimlerinde bu renkleri kullanır. Güneşin batışından etkilenmiş ise turuncu, sarı ve kırmızı rengi kullanması kaçınılmazdır. Ya da ormandaki yeşilin en güzelini görüp bunu resim kâğıdında kullanması yüksek muhtemeldedir.
Doğa ile başbaşa kalan ya da sürekli doğa ile bir araya gelen çocuk bunu en güzel şekilde yaratıcılığına da yansıtacaktır. Ünlü bilim insanı ve ressam Leonardo Da Vinci’nin de en büyük ilham kaynağı doğa idi. Leonardo Da Vinci saatlerce doğadaki çiçek ve bitkileri inceler, resimlerini yapardı. Bu sadece bitkiler ile de sınırlı değildi. Hayvanları da inceler, eskiz defterine küçük notlar alarak bunların çizimlerini de yapardı. Da Vinci’nin özellikle kuşlara ve uçmaya karşı çok büyük merakı ve hevesi vardı. Doğadan ilhamını alan çocuklar da tıpkı Leonardo Da Vinci gibi bir çiçeğe ya da bir hayvana ilgi duyabilir. Resimlerinde en sevdiği ya da ilk kez görüp öğrendiği bir hayvanı resimlerinde çizebilir. Doğanın içinde bulunan ve yapaylıktan uzak olan her nesne çocuklar için birer imgedir. Algı ve yaratım gücü ile renklerin birleşmesi çocuklarınızın resim yapma yetilerine de yansıyacaktır. Görsel imge çocukların yaratım konusunda çok önemli bir rol oynamaktadır. Çocukların dikkatini belli bir nesnede yoğunlaştırdığını düşünelim. Şöyle bir süreç oluşur: Nesne görülür, nesnenin dış çizgileri, kitlesi, rengi, göz merceğinden geçerek beyinde bir imge olarak kaydolur. Bu süreçte beynin kaydettiği yalnızca nesnenin görünümüdür. Beyinde oluşan nesneyi her çocuk aynı şekilde algılayamayabilir. İşte bu noktada devreye yaratıcılık ve o nesneyi nasıl algıladıysa resmetme yeteneği ortaya çıkar. Unutulmamalıdır ki her çocuğun resim yeteneği aynı değildir. Tüm resmetme şekilleri yaratım konusunda değerlidir. Çocuklar meraklarıyla görsel algılarını sürekli geliştirir haldedirler. Bu durum onlarda iyi bir görsel algı yeteneği de oluşturmaktadır. Doğadan esinlenilmiş her algı ile çocuğunuzdaki yaratım gücü de kuvvetlenecektir. Piknikte gördüğü sarıçiçekleri çimlerin üzerinden dalları çıkararak resmedecektir.
Doğa farkında olmasanız bile çocukların daima esin kaynağıdır. Doğadan esinlenilmiş bir sanat olgusu ile tanışan çocuğun bilişsel zekâsı da şüphesiz doğru orantılı şekilde gelişecektir. Bu durum yaratıcılıkla, hayallemeyle, renk algısı, biçim algısı da çocuğun duyuları ile birlikte gelişim gösterecektir. Doğadan beslenen sanat çocuklarınızın psikolojisi için de oldukça önem arz etmektedir. Toprağın rengini deneyimleyen bir çocuğun mutluluğu ile toprağın rengini beyaz camdan gören bir çocuğun deneyimi elbet aynı olmayacaktır. Renk öncelikle niteliktir. İkinci olarak da ağırlıktır, çünkü sadece renk değerine değil, ayrıca parlaklığa da sahiptir. Üçüncü olarak ölçümdür, çünkü nitelik ve ağırlıktan ayrı olarak, sınırları, alanı ve derecesi vardır ve bütün bunlar ölçülebilir. Çocuklar bu ölçütlerin sınırlarını doğanın muntazam uyumu ile aşabilirler. Renkleri kullanırken herhangi bir ölçüte gerek duymadan şekilleri algılarına yerleşen şekilde kullanıp resmedebilirler.
Her insan doğaya bakar. Ama her insan doğayı sanatçı duyarlılığı ile göremez. Bazı insanlar sadece bakar bazıları ise görür. Sanatçılar ise görmenin de ötesine geçer ve gördüklerini gösterir. İşte bu gösterme çabası sanat eserlerinin doğmasını sağlar. Doğa ile oluşan algıdaki duyarlılık çocukluk yıllarının bir kazanımıdır. Hal böyleyken doğadan beslenen çocuğunuzun ürettiği her bir resim de içlerinde doğan ve doğacak olan birer sanat eserinin en güzel kanıtıdır.
Doğanın geometrisini kavrayan çocuk algıladığı tüm geometriyi resimlerine çizecektir. Doğadaki renkleri gören çocuk onları bir bir resimlerinde uygulayacaktır. Denizin mavisini, yaprağın yeşilini, toprağın kızılını, kahvesini… Doğa çocuğunuzun sanatsal yaratım konusundaki en büyük destekçisi olacaktır. Belki de onu geleceğin sanatçısı yapacaktır.
Resmiye Tuğçe KÖSE
Görsel Sanatlar Öğretmeni
Kaynakça