Okyanus Koleji - Kolej, Özel Okul, Ana okulu, ilkokul, ortaokul, Lise | Bazı Kelimeler Çok Güzel
Bazı Kelimeler Çok Güzel
Bazı Kelimeler Çok Güzel

Lugat 365 projesi, hissikablelvuku, müşkülpesent gibi unutulmuş veya gençlerin duymadığı eski kelimeleri sosyal medya üzerinden paylaşan bir projeydi. Onların paylaştıkları kelimelerden bir seçkiyi sizler için hazırladık.


1.Hemdem: Samimi dost. En yakın arkadaş. Canciğer arkadaş.
Birlikte manasındaki hem kelimesiyle nefes manasındaki dem kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.
Bilmez şimdikiler ‘’hemdem’’ nedir? Demi benimle bir olan kim kaldı ki zaten! (Ece Temelkuran)

 

2. Şikemperver: Yemeğe düşkün (Günümüzde kullanılan gurme yerine pekala geçebilir)
“Bu yokluk içinde Hacı Nazif Bey kül oldu gitti. Muhalifler galiba fazla ekûl (pisboğaz) fazla şikemperver adamlar, fakat rakıya düşkün adamlar değiller.” (Refik Halit Karay, Guguklu Saat)

 

3. Nazenin: Cilveli, nazlı
“Artık ona biraz daha dikkat ediyordum. Toplu bir başı, tatlı gözleri, pembe bir burnu vardı. Tamamıyla sarı idi ve ötesinde berisinde sarı tüylerinin daha koyuca, sanki tersine dönmüş de dalgaları vardı. Ve bütün halinde hayata yırtmaktan ziyade sevmek, fakat sevmekten evvel sevilmek için gelmişe benzer nazenin bir edanın baygınlıkları vardı.” (Halit Ziya Uşaklıgil, Zerrin’in Hikayesi (Aşka Dair))


4. Letafet: Güzellik, hoşluk
“Birlikte kafaları çekerlerken Mustafa onlara Fuzulî’den be¬yitler okuyor, Nedim’in içki düşkünlüğünden örnekler veri¬yordu: Meyhane mukassi görünür taşradan ammâ/Bir başka ferah başka başka letafet var içinde. Rakıdan başka bir de tiyatroya düşkün olmuştu. Hafta sonları arkadaşları mek¬tepte harıl harıl çalışırken Mustafa, Darülbedayi’de Shakespeare’i seyrediyordu.” (Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı)


5. Tahayyül: Hayalde canlandırma, imgeleme
“Hakikaten eskisi gibi miydi ya? Eskisi o kadar uzak, o kadar efsanevi bir alemdi ki; Behçet Bey orada, bu alemin her şeyi değiştiren ve güzelleştiren bü¬yülü ışığı altında kendisini istediği gibi tahayyül edebilirdi.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste)

 

6. Nâmütenâhi: Sonsuz ucu bucağı olmayan
“Bütün bu fikirler arasında bir rakkas gibi kalbini, korku ve bezginlik ile ezen kendi mukayese-i hayatı daima tekerrür ediyor, bazen namütenahi bir kasvet ve melal, sonra acı bir korku ve telaş, her şeyin, bütün emellerin, ümitlerin, gençlik ve saadetin zalim bir inatla mutlaka elden kaçacağını, işte elan kaçmakta olduğunu, bir şey yapmak ihtimali olmaksızın artık hayatının bitmiş olduğuna karar vermek lazım geldiğini görerek zebun kalıyordu.” (Mehmet Rauf, Eylül)
“Aylardır bu saati, bu dakikayı intizâr ettim, size namütenahi hürmetime rağmen susmayacağım Neveser.” (Attila İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları)

         
7. Mütenasip: Orantılı, oranlı uygun
“Genç kız ilk bakışta acayip bir tesir bırakıyordu. Beyaz bir yüzü, omuzlarına dökülen uzun saçları, hafif tatlı esmer bir cildi, ince narin mütenasip bir vücudu vardı. Fakat gözleri çok tuhaftı. Donuk ela idiler. İnsan bunlara bakınca hiç bir şey anlayamıyor, fakat bunların manasız olduklarını da bir türlü kabul edemiyor, daha dikkatle bakıyor ve nihayet garip bir yorgunluk ve ürkeklik hissiyle başını çevirmeye mecbur oluyordu.” (Sabahattin Ali, Bir Hakikatın Hikayesi adlı yayımlanmamış öyküsü)

 

8. Dilhun: İçi kan ağlayan, büyük üzüntü içinde olan
“Onlar böylesi alçakça, canavarca bir ölüme layık insanlar değillerdi. Ali Safa Bey öyle candan, öyle güzel konuştu ki bu gece herkesi dilhun eyledi.” (Yaşar Kemal, İnce Memed)
20. Meftun: Tutkun, gönül vermiş, vurgun
“Prensesim,
Güzel gözlerinizden damlayan inci, okudukça beni meftun eden mektubunuza değil, adeta içimi yakan cehennem alevine damlayıp söndürdü ve sinemdeki yaralara deva oldu. O gül yaprağındaki şebnem misali inci ki; ay kadar güzel, ay kadar hüzünlü ve ay kadar yalnız.” (İhsan Oktay Anar, Yedinci Gün)

 

9. Vuslat: Kavuşma
“Gülmenin sonu ağlamaktır… Vuslatın sonu hicran… Yazın sonu hazan… İkbalin sonu zeval… Hayatın sonu ölüm!” (Ömer Seyfettin, Terakki)
10. Tecessüs: Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma
“Nüzhet iki defa salondan çıktı, girdi ve ikisinde de gözleriyle beni dışarı çağırdığı halde yerimden kalkmadım. Tecessüs -hatta yeni başlayan bir sevgi- benim. Doktor Ragıb’ı Nüzhet’e tercih etmemle neticeleniyordu. Galiba, düşmana dosttan fazla bağlandığımız alaka noktası budur.” (Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu)

 

Tuğba HAVUZ

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


  • Paylaş

Lise 1592 0 06 Şubat 2019, Çarşamba

E-Bülten Üyeliği
Yorumunuzu Yazınız
Yorumlar

Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?

FORMU DOLDURUN
KAYIT VE ÜCRET İÇİN
SİZE HEMEN DÖNELİM

Arama

Kişisel Verilerin Korunması Politikası - Çerez Politikası - Çerez Ayarları