Teknoloji Hastalığı
Yazıma size bir soru sorarak başlamak istiyorum: sizce gelişmiş bir ülke olarak adlandırılmak, eğitim sisteminde ne oranda teknoloji kullanılıp kullanılmadığı ile doğrudan ilintili midir?
Yapılan son araştırmalara göre bu sorunun yanıtı “hayır”. Bir ülkeye gelişmiş sıfatını kazandıran, eğitimde kullandığı teknolojinin niceliği değil, niteliğidir. İşte tam bu bağlamda gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki temel fark ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ülkeler yeni bir teknolojiyi sadece icat etmekle kalmazlar, bu teknolojinin insan psikolojisi üzerindeki olumlu ve olumsuz yönlerini de araştırırlar ve gerekirse bu teknolojinin kullanımına kısıtlamalar getirirler. Oysaki gelişmekte olan ülkeler yeni bir teknolojiyi hiç sorgulamadan kullanmaya başlarlar.
Teknolojinin eğitimde kullanılmasının insan psikolojisindeki olumlu ve olumsuz etkilerini incelemeye geçmeden önce, insan psikolojisini etkileyen faktörler üzerinde durmak istiyorum. Psikologların belirttiğine göre bir çocuğun zeka gelişimi anne karnında başlamakta ve bu gelişim çocuk okula başlayana kadar devam etmektedir. Öte yandan psikologlar çocuğun zeka gelişimini etkileyen üç önemli etkenden daha söz etmektedirler. Bu etkenlerin ne olduğu ise sırasıyla: kalıtım, annenin doğum öncesi ve sonrası beslenme tarzı ve annenin akıl sağlığı. Eğer bu üç etken ile ilgili bir problem yoksa, anne çocuğun zeka gelişimi konusunda çok dikkatli olmalıdır. Annenin çocuğu ile özenli bir şekilde ilgilenmesi, etkin bir eğitim öğretim süreci ve çocuğun hayal gücünü zenginleştirmek için verilen yeterli uyarı ise zeka gelişimini etkileyen diğer unsurlardır. Çocuğun daha güçlü ve daha iyi bir yetişkin olabilmesi için üzerinde durulması gereken bir unsur daha var ki psikologlar buna “duygusal zeka” adını veriyorlar. “Duygusal zeka” kişinin kendi duygu ve düşüncelerini tahlil etmek, başkalarının duygu ve düşüncelerine empati ile yaklaşabilmek ve kendi zihinsel yaşamını zenginleştirmek için duygu ve düşüncelerine hükmetmek olarak tanımlanabilir.
Çocuğun hem duygusal zeka hem de zeka gelişimini etkileyen unsurları açıkladıktan sonra, dikkatinizi şu konuya çekmek istiyorum.Bilgisayar veya tablet kullanımının ilkokul hatta anaokulu seviyesine indirgenmesi çocuğun gelişimi açısından ne kadar doğrudur? Sanırım birçoğunuz Amerika’nın kuzey California eyaletindeki “silikon vadisini” duymuşsunuzdur. Burada bulunan “Waldorf School of thePeninsula” adlı ilkokul tüm teknolojik olanaklardan soyutlanmış bir okul ve bu ilkokulda kimlerin çocuklarının eğitim gördüğünü duyunca çok şaşıracaksınız; dünyaca ünlü teknoloji şirketlerinin genel müdürlerinin çocukları sınıflarında bilgisayar yada tablet bulunmayan tamamen eski araç, gereçlerle donatılmış bu okulda eğitim görmektedirler. Okulun en büyük özelliği ilkokul çağındaki çocuklar yeterli kas ve motor gelişimlerini tamamlamadan onları teknoloji ile tanıştırmamalarıdır. Bunun yerine çocuklar yoğun bir kültürel ve fiziksel etkinliğin yanı sıra gerçek hayattan örneklerle dolu bir eğitim almaktadırlar. Bilgisayarın yer almadığı bu okuldaki derslere baktığımızda şu isimlerle karşılaşıyoruz: yaratıcı hikaye yazma ve anlatma, müzik, spor, dans ve tiyatro. Çünkü okulun yöneticileri bu tür derslerin çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarının gelişiminde büyük bir rol oynadığına inanmaktadırlar. Ayrıca erken yaşta bilgisayar kullanımının çocuğun düşünce ve davranış gelişimine hatta motor gelişimine engel olduğundan söz etmektedirler ve bunun nedeni olarak da çocuğun ekrana kilitlenmesi ve dış etkenlere kendisini kapatmasını göstermektedirler. Okulun müdür ve öğretmenlerinin inancına göre çocuklar fiziki ve zeka gelişimini tamamlayıp, insan ilişkilerinde olması gereken noktaya ulaştıktan sonra eğitimlerinde bilgisayar kullanmak daha yararlı olabilir. Eğer bu değerler eğitimini erken yaşta edinirler ise ondan sonraki dönemlerinde bilgisayarı daha etkili bir araç olarak kullanabilirler.
Sonuç olarak, teknolojinin eğitimde ve günlük hayatımızda bize sağladığı olanakları yadsıyamayız. Teknoloji sayesinde banka işlemlerimizi veya ticaretimizi hızlı bir şekilde gerçekleştiriyoruz yada yine teknoloji sayesinde neredeyse gerçek yaşamı sınıf içerisine taşıyabiliyoruz.Fakat bilgisayarın hayatımızı ve sosyal ilişkilerimizi yönetmesine izin vermediğimizde ve daha verimli kullanmaya başladığımızda elde edeceğimiz sonuçlar daha sağlıklı olacaktır. Bence bilgisayara bağımlı olmak zorunda değiliz, sadece onun hayatımıza kattığı hızdan ve coşkudan yararlanmak yeterli olmalı. Aksi takdirde bilgisayar bizi ve yaşamımızı ele geçirdi demektir ki, bu da gerçek dünyadan kaçıp sanal bir dünyaya sığınmak anlamına gelir!
Nursen Kan
İngilizce Öğretmeni
Şu an herhangi bir yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misiniz?